Geçen seferki turda gitme fırsatını bulamadığım Stone Town’a bu kez geç de olsa gitme şansı yakaladım. Şehirde geçirdiğim kısacık süre bile, buraya bir daha gelip tüm günümü geçireceğimi anlamama yetti. Şimdilik size bu fotoğrafları sunuyorum, ama eminim ki daha fazlasını hak ediyor.

Gezimize Stone Town’un pazar kısmından başladık. Bize Slovenyalı misafir 3 güzel kız rehberlik etti; daha önce gittikleri için adeta birer yerel rehber gibiydiler. Biraz alışveriş yaparken, pazarlığı tabii ki ben üstlendim; pazarlık işini iyi yaparım her yerde! 20 bin şilin olan sarongu 10 bine aldık, ki zaten bu fiyat normalde de öyleydi, yani yaklaşık 10 Amerikan Doları.

Sonrasında köle meydanı, gece pazarı ve Freddy Mercury’nin evine gittik. Tabii ki evin önünde herkesin yaptığı gibi biz de fotoğraf çektirdik. Bu fotoğraf, Instagram sayfamda paylaştığımda en çok beğeni ve yorum alan karelerden biri oldu. Görünen o ki, Freddy Mercury’yi hepimiz çok seviyoruz!

Akşam yemeği için Stone Town’un en meşhur lokal restoranı olan Lukmaan’a gittik. Ortaya çeşitli deniz mahsulleri söyledik ve hep birlikte lezzetleri paylaştık. Yemeklerin ardından dönüşümüz gece 9’dan sonra oldu.

Stone Town’da her şey yavaş işliyor, burada “poli poli” diyorlar; hiçbir şey hızlı değil. Biz de bu yavaşlığa alışıyoruz tabii ki. Öyle ki, benim gibi tez canlı bir kadını bile terbiye edeceklerine eminim; sevgili Meltem’i terbiye ettikleri gibi, beni de edeceklerdir.

Stone Town, tarihi dokusu, yavaş yaşam tarzı ve büyüleyici atmosferiyle sizi kendi ritmine çekiyor. Zanzibar’ın bu eşsiz şehrini keşfetmek, adeta geçmişe yapılan bir yolculuk gibi. Gözlerinizle görene, sokaklarında kaybolana kadar bu büyülü şehrin tam anlamıyla tadını çıkaramayacaksınız. Bu yüzden, bir sonraki ziyaretimde tüm günümü bu şehirde geçirmeyi planlıyorum. Zanzibar’da tarih ve lezzetin peşine düşmek isteyenler için Stone Town kaçırılmaması gereken bir durak!